6 Ağustos 2012 Pazartesi

Ömürlük Şiir / Yalnızlık...





























Ömürlük Şiir / Yalnızlık…

Yaşamak bahçesinde gam sarayı benimdir.
Efkârlı çizgilerin mahzeni bedenimdir.

Yılların eskittiği yüzümdeki tebessüm,
Vefasızlara inat ömrümdeki tek süsüm.

Her biri ayrı keder yüzümdeki izlerin,
Hüznü kıyıya vurur dalgasız denizlerin.

Kuruyan bir dehlizin en dibinde ben varım.
Bir yarım kahra çalar hüzün giyer bir yarım.

Efkâr rengi bulutlar gökyüzümü sararken,
Birkaç damla gözyaşı kirpiğimi tararken…

Sebepsiz düğümlenir boğazımda hıçkırık.
Yıllardır bu yürekte cân kırık canan kırık…

Çektiğim cevr-ü cefa elbet alın yazımdır.
Kalbimin ahh edişi ne isyan ne nazımdır…

Ben ki sükût giyinip derde boyun bükmüşüm.
Anladım yalnızlığın sırtına da yükmüşüm…

Gözlerim gülümserken dertlerin en hasına,
Çekip gitmek vaktidir yokluğun tenhasına…

Ne bir telaş olmalı ne sebepsiz bir ağrı,
Ruhumda hissettiğim ötelerden bir çağrı…

Artık ne efkârım var kalbimde ne de elem.
Vuslatın fermanını yazdı görünmez kalem…

Şimdi teneşirdeyim biraz sonra mezarda.
Ruhum sükûn bulacak özlediğim diyarda…

YusuF Mescioğlu
Beşağustosikibinoniki.

4 Ağustos 2012 Cumartesi

Ömürlük Şiir / Yangın...




















Ömürlük şiir / Yangın…

Alır mı bu yangınla şu garip mezar beni,
Ne el bana hak verdi ne anladı yâr beni.

Devasız yaralardan damlayan bir kan idim.
Yurdunda köle düşen bir garip sultan idim…

Hangi zindana baksam içinde hep ben vardım.
Kah paslı bir pranga kah yaşlı bir duvardım.

Aynalar ülkesinde karışınca sırlara,
Ömrümü mesken ettim sevdakâr nasırlara…

Bu koskoca şehirde sanki bir ben yalnızım.
Kuytular kadar tenha, tenha kadar ıssızım.

Nicedir hep yalnızlık düşer benim payıma,
İnkisar mihmân olur gönlümün sarayına…

Canevimde firâkın mihrabını taşırken,
Her gece hasretiyle soluksuz savaşırken…

Gözlerim yaş dolar da alır yürür bir hüzün.
Efsûnlu bir suretin esiri olur yüzüm…

Ne gündüze darılır ne geceye küserim.
Diyemem tek kelime katre katre susarım…

Buz kokan iklimlerden ruhum ateşe düşer.
Esef etme ey kalbim sevda ateşte pişer.

Sen sus ki; feryadını duymasın ağyâr olan.
Duymasın sende hüzün elde bahtiyar olan…

Bilmesin takvimlerin duvarda solduğunu,
Bilmesin kahra mahkûm hüzne râm olduğunu…

Sen kimsesiz toprakta sükûtunla yatarken,
Sevdanın ülkesinde güneş sensiz batarken,

Bilse de artık vefa gösteremez kalbine,
Elinde bir demet gül gelir belki kabrine…

YusuF Mescioğlu
Üçağustosikibinoniki.