Sırr-ı
Belâ…
Sen,
yağmur kokarsın geceleri buram buram,
Ben, her
şafak vaktinde biraz hüzün biraz gam…
Senin
şehrinde güneş sabaha mihmân olur.
Benim
şehrimde gece hasrete yeksan olur…
Bu şehri
kurtar benden yakmak üzre feryâdım.
Sükûtumda
bir tufan yürürken adım adım…
Ruhumun
gözyaşına düşen fermandır ölüm.
Bilmezsin,
yokluğunda şah-ı zamandır ölüm…
Dost
bildiğim gölgeler kaçıyor şimdi benden.
Ruhum
çıkmak üzere bu emanet bedenden…
Hangi
kuş kanat kırdı gökler neden kırmızı,
Yoksa
sen mi vuruldun bir ses ver peri kızı…
Haber
sal sabâ ile sükût etsin kâinat.
Unuttu
seni diyen ehl-i gareze inat…
Unutmazsın
bilirim ehl-i vefâ idin sen.
Yokluğun
varken bile câna safâ idin sen…
Sabır;
dare çekilen yiğitlerin yanında,
Sükût efkâr
büyütür mazlumların kanında…
Öncesi
kül olanın ötesi ateş midir?
Gönlümdeki
bu ışık yüzün mü? Güneş midir?
Kaç asır
oldu bilmem yokluğun var olalı,
Sensiz
kalan her zerre bana diyâr olalı…
Ölmek
için bir sebep ararken bende hüzün.
Ruhumda
mutluluk var bu garip tende hüzün…
Ömrümün sermayesi bir efsûnlu an imiş.
Şu dünya dedikleri süslü bir yalan imiş...
Gelip geçti bir Yusuf dua edin ruhuna,
Hâk mağfiret buyursun onun da günahına...
Şu dünya dedikleri süslü bir yalan imiş...
Gelip geçti bir Yusuf dua edin ruhuna,
Hâk mağfiret buyursun onun da günahına...
YusuF
Mescioğlu
Altınisanikibinonüç