30 Ağustos 2011 Salı

21 Ağustos 2011 Pazar

Ric'at...













Ric’at…

Ben çile zindanında kahrı damıtan meczup,

Karanlık gecelerde şem’e tutkun pervane,

Yokluğun varken bile ben olmayı unutup,

O mücella çehrene aşık olan divane…

Sana ah biriktirdim gözyaşımı kurutup.

Ben çile zindanında kahrı damıtan meczup…


Ric’at’ımı kabul et kapından kovma beni,

Her anımda melâli bir ah göğe yükselir.

Eşiğindedir başım araf’ta koyma beni,

Sensizlik otağında ruhum bana yük gelir…

Varlığınla ruh’landır ruhsuz kalan bu teni

Ric’at’ımı kabul et kapından kovma beni…


Aşk’ının mizanında tartılsın tüm melâlim,

Seni anlatmayan söz düşmesin hiç dilime,

Anla beni sultanım ayândır sana halim,

Tut hadi yüreğimden uzanıver elime…

Beni gör diye âmâ beni duy diye lâl’im

Aşk’ının mizanında tartılsın tüm melalim,


Düştüğü her noktada seni buldu nigâhım.

Eriyip akıyorken damla damla varlığa.

Dergâh-ı izzetinde makbul kılındı ah’ım,

Kabul ettin sen beni eşiğinde yâr’lığa.

Güzide bir lokman’la çekildi tenden ruhum.

Düştüğü her noktada seni buldu nigâhım…


Yusuf Mescioğlu.

yirmibirağustosikibinonbir.

14 Ağustos 2011 Pazar

Ansızın...
















Ansızın…


Ben ki sen olmadan ben olsa idim,

Bu yangın ruhuma vurulmazdı yâr,

De ki ruh’tan yoksun ten olsa idim,

Bu firâk ruhumdan sorulmazdı yâr…


Özlemin vurur da örselenir cân,

Payıma sen dolu peymâne düşer.

Bu nasıl sevdadır, nasıl imtihan,

Ruhum tenden kopar mestâne düşer…


Ne vefa isterim ömrüme senden,

Ne mutluluk dilerim gönül payıma,

Ruhum şikâyetçi artık bu tenden,

Girmesin ilkbahar kalp sarayıma…


Ben ki hayallerin dertle ördüğü,

Ömrünü avucunda taşıyan şair,

Bülbülün her seher gülde gördüğü,

O çileyi her nefes yaşayan şair…


Unut ve uzaklaş dese de gönül,

Hep sılam olursun gittiğim yerde,

Ne zaman nisyana yenilir bülbül,

Bende unuturum seni seherde…


Sen ki ben olmadan sen olsa idin,

Bu cân kafesinde kalır mıydı hiç.

Ben ki sen olmadan ben olsa idim,

Aşk beni koynuna alır mıydı hiç…


Yusuf MESCİOĞLU.

Ondörtağustosikibinonbir.

12 Ağustos 2011 Cuma

Ve Sükût...
















Ve sükût…


Sükût; yâr şehrinden ömre düşer de,

Her kelâm ruhumu dermansız koyar.

Her solukta sükûta cemre düşer de,

Cellât bile ömrüme fermansız kıyar…


Gecedir sükûtun kurak mevsimi,

Efkârın bağrında demlenir zaman,

Yokluğa kul edip körpe nefsimi,

Susarım ruhumda soluklanır an…


Simsiyah bir yangın katresi sızar.

Zevâlin şehrinde sükût’tur adı.

Her hece dermansız sayrılık yazar.

Ömrüm sükûtunda bulur muradı…


Yoklukta varlığı bulmaktır sükût,

Ruhun kuşandığı kalkan gibidir.

Yusuf kuyusunda kalmaktır sükût,

Gömleğe bulaşmış al kan gibidir…


Sustur çığlığını ey garip gönlüm.

Sükûta imrensin hep lâl olanlar…

Yâr’in secdesine düşerken alnım,

Buluşsun sükûtta hemhâl olanlar…


Ve sükût; gönlüme vurulan mühür,

Ervah-ı ezel’den payidâr olan…

Sonsuzluk yurduna akarken ömür,

Sükût’tu kabrime türbedâr olan…


Yusuf MESCİOĞLU.

Onikiağustosikibinonbir.