Ayrılık…
Beni bende buldu, seninle yaktı.
O gün efkâr ile gözümden aktı.
Beni tenden alıp tarttı ayrılık...
Ehl-i Gam
Hasretin küllerinden yalnızlık doğuyorken,
Bilmem ki; aşk kervanı hangi diyardan gelir.
O füsunlu çehresi neşeyi boğuyorken,
Sevdanın karşısında, sükût ikrardan gelir.
Edeb gerek bir kalbin kapısından girmeye,
Layık mıdır yüreğim gönlüne yüz sürmeye,
Dayanır mı gözlerim suretini görmeye.
Çehresi şems gibidir, yoklukta vardan gelir…
Beklerken sabır ile aktan süzüp siyahı,
Gam tutkunu gönlümün efkâra olmaz ah’ı
Ey nefsim diz çök hemen artık anla bu râh’ı
Ömrümüze her belâ çok şükür Yârdan gelir…
Sükût düşer payıma kelâmların dilinden,
Bülbül bizâr olur mu bir gün gelir gülünden,
Dert bâdesi içerken yudum yudum elinden,
Ruhumu saran sükûn gül-i nazardan gelir…
Tebessüm dert verirken derdi aşk olan câna,
Gurbet eller neylesin yurdu yâr olan câna,
Ağyarlık zindanında namı mert olan câna,
Vurulan her kelepçe hüsn-ü nigârdan gelir…
Bizi korkutmaz ölüm cândan gayrı nemiz var.
Adı aşktır buyrulan kutlu bahanemiz var.
Yandıkça abâd olan şeyda bir sinemiz var.
Dilimize her kelâm hicran-ı nardan gelir…
Ansızın çekilirken öteler diyarına,
Bizden de hoş bir seda kalır belki yarına,
Kavuşurken ruhumuz ebedi dildârına,
Duyduğumuz son nevâ elhak mezardan gelir…
Yusuf MESCİOĞLU.
Onbeşaralıkikibinonbir.
Ömürlük Sızı…
Zaman boynu bükük bir yetim gibi, melâli
İşlemiyor gönlüme ne akrep ne yelkovan,
Çoktan düştü boynumdan unutmanın vebali
Kahır kahır çekiyor, nisyânda kaldı nisyân…
Hasret hangi bahçenin zakkumudur, kan kokar.
Acı niye acıyı bicân kılıyor bende,
Unuttum demek bile neden böyle can yakar.
Bu nasıl bir ülfettir ruh esir kalır tende,
Dil’in sözsüz yandığı bir lügâttir geceler.
Özlemek ömre düşen utangaç bir hayaldir.
Aklın her zerresine sabır yazan heceler.
Vuslat nakşetse bile son hecesi leyâldir.
Tükenen umudumdur aldığım her bir nefes,
Geceleri tutuşur aynalarda sırlarım.
İçimdeki çocuğu avutmuyor hiçbir ses,
Bana yâr’dan yadigâr bahçıvan nasırlarım…
Kalbimdeki toprağa hoyrat eller dokunur.
Kırarlar gülzarımda yeşeren filizleri.
Bir sabah sâlasında benim adım okunur.
Hasretle doldururlar kuruyan dehlizleri…
Yusuf Mescioğlu
Onbeşekimikibinonbir.
O Güzel…
Bilmezdim aşk nedir sevda nasıl şey,
Aklımı başımdan aldı bir güzel…
Sunup yüreğime bir gamzelik mey,
Beni de dertlere saldı bir güzel…
Ben bana mahkûmken sır aynasında,
Çehremi görmüşler yâr aynasında,
Gönlümü harlayıp nar aynasında,
Beni de külhânı kıldı bir güzel…
Ömrümü zülfünün teline takıp,
Gönlümü gönlünde bicân bırakıp,
Kaçtığım her yerde sükûta bakıp,
Beni de tenhada buldu bir güzel…
Görmedim ömrümde böyle bir hile,
Naz etti, nazıyla düşürdü dile,
Benzetip kendini bir kızıl güle,
Bağrıma dikenle doldu bir güzel…
Yapma dedimse de dinlemedi söz,
Sineme ok oldu bir çift kara göz,
Her gece avucuna aşkından bir köz,
Alıp da rüyama geldi bir güzel…
Dünyada ne varsa aşk imiş meğer
Anladım, bir kalbe ok nasıl değer,
Gün olur hayali cihana değer.
Bugünüm, yarınım oldu bir güzel…
Sessizlik sararken dört bir yanımı,
Hasreti doldurdu gönül hanımı,
Azrail alırken tenden cânımı,
Ansızın yüzüme güldü bir güzel…
Yusuf MESCİOĞLU
Beşekimikibinonbir.
Bivefa…
Sustukça içimde tutuştu sesim.
Her harfte daha çok yandım aynalar.
Kör dumanlar içre kaldı nefesim.
Her gülen yüzü dost sandım aynalar…
Kimi dostum dedi, kimi arkadaş.
Ne ben yolcu idim ne onlar yoldaş.
Dediler kalbimiz kalbinle sırdaş.
İnanıp her söze kandım aynalar…
Yalanmış ne varsa vefadan yana,
Dostum dediklerim el imiş bana,
Kalbimi vererek bir hüsn-i zan’a,
Yine de onları andım aynalar…
Kardeşliğe kalleşlik ettiler diye,
Dostluğu bir pula sattılar diye,
İyiliğe kötülük kattılar diye,
Tenhada bir avuç kan’dım aynalar.
Bakmayın yüzüme siz garip garip,
Gönlüm bivefadan her dem muzdarip,
Yüzüme yüzünüzden çizgiler serip,
Kendimi bir sona sundum aynalar…
Gördüğüm her çehre şimdi yabancı,
Ne yolcuyum şimdi ben nede hancı,
Ruhumu sararken bir derin sancı,
Artık, ölümlü bir candım aynalar…
Sonsuzluk elinde sondum aynalar…
Yusuf Mescioğlu
Birekimikibinonbir.
Yine Sensizlik…
Söz imiş kalbime düşen intizar,
Cemreler yurdunda ben küle döndüm.
Gönlümde hazan var, dilde ahûzar…
Her seher ah çeken bülbüle döndüm…
İçip yudum yudum aşk baldıranı,
Hüzne rehin verdim geçen her an’ı
Sır edip gönlüme düşen sultanı,
Sükûtu lâl eden bir dile döndüm…
Ömrümdü, ömründen esirgediğin.
Ömrümdü, kahrımda esir dediğin.
Çöllere düşmekse kusur dediğin,
Ben ki serabından bir çöle döndüm.
Aynalara baktım, göstermediler.
Yüzlerinde bana yer vermediler.
Hepsi de ser verip sır vermediler.
Yârâna yâd idim yad el’e döndüm…
Her şey senden yana aktı ruhumda,
Hep sen oldun hep sen, sessiz ah’ımda,
Erirken varlığım tek nigâhında,
Sonsuzluğa akan bir sele döndüm…
Kayboldum kendimi sende ararken,
Yitirdim ben seni, bana sorarken…
Kollarım boşluğu son kez sararken,
Gelmedin, yüzümü ecele döndüm…
Yusuf Mescioğlu
Yirmidokuzekimikibinonbir.
Sus ey! deli gönlüm yakarım seni,
Lâl olsun sevdaya aşina dilin…
And olsun urgana takarım seni,
Kan oldu gözyaşım, kandır mendilim…
Vatan bekliyorken yolun başında,
Mehmedin bağrına kurşun sıktılar.
Ağladı yer ve gök şehit naaşında,
Tekbir nidasıyla arş’ı yıktılar…
Ne kelâm kelâmdır böyle bir günde,
Ne varlık yokluğa çareler bulur.
Damat olamadı oğlu düğünde,
Ana’nın gönlünü ağıtlar alır…
Babası bir taşa çöker Mehmed’in,
Bacısı bir yanda ağıtlar yakar.
Acısı yürekler söker Mehmed’in,
Gözler bile o gün körlüğe bakar…
Acı acısından bizârdır o an,
Kendini kahreder her gözyaşında,
Şehadet Mehmed’e bir yâr’dır o an.
Görülür Mehmed’in mezar taşında…
Sen ki şu sinemde yaşsın Mehmed’im
Dilim hükmetmiyor artık sözlere…
Bıraktım gönlümü taşsın Mehmed’im
Hakkını helal et n’olur bizlere…
Hakkını helal et n’olur bizlere….
Yusuf Mescioğlu.
Yirmialtıeylülikibinonbir.