16 Aralık 2011 Cuma

Ehl-i Gam...












Ehl-i Gam


Hasretin küllerinden yalnızlık doğuyorken,

Bilmem ki; aşk kervanı hangi diyardan gelir.

O füsunlu çehresi neşeyi boğuyorken,

Sevdanın karşısında, sükût ikrardan gelir.


Edeb gerek bir kalbin kapısından girmeye,

Layık mıdır yüreğim gönlüne yüz sürmeye,

Dayanır mı gözlerim suretini görmeye.

Çehresi şems gibidir, yoklukta vardan gelir…


Beklerken sabır ile aktan süzüp siyahı,

Gam tutkunu gönlümün efkâra olmaz ah’ı

Ey nefsim diz çök hemen artık anla bu râh’ı

Ömrümüze her belâ çok şükür Yârdan gelir…


Sükût düşer payıma kelâmların dilinden,

Bülbül bizâr olur mu bir gün gelir gülünden,

Dert bâdesi içerken yudum yudum elinden,

Ruhumu saran sükûn gül-i nazardan gelir…


Tebessüm dert verirken derdi aşk olan câna,

Gurbet eller neylesin yurdu yâr olan câna,

Ağyarlık zindanında namı mert olan câna,

Vurulan her kelepçe hüsn-ü nigârdan gelir…


Bizi korkutmaz ölüm cândan gayrı nemiz var.

Adı aşktır buyrulan kutlu bahanemiz var.

Yandıkça abâd olan şeyda bir sinemiz var.

Dilimize her kelâm hicran-ı nardan gelir…


Ansızın çekilirken öteler diyarına,

Bizden de hoş bir seda kalır belki yarına,

Kavuşurken ruhumuz ebedi dildârına,

Duyduğumuz son nevâ elhak mezardan gelir…


Yusuf MESCİOĞLU.

Onbeşaralıkikibinonbir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder